Genelkurmay Başkanı’nın isteğini yerine getirmek ya da yargı bağımsızlığında direnmek...

Hem Hürriyet Gazetesi’ne haber yapıyor, hem de Show TV’ye ARENA’yı hazırlıyordum.

O güne kadar hiçbir haber programının yakalayamadığı reyting oranıyla izleniyorduk.

Bir sabah Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök aradı.

“Uğur, sana kötü bir haberim var,” dedi.

Ne olduğunu sordum.

“Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş Paşa sana çok kızıyor. Uğur Dündar’a söyle, bir daha o haberleri yaparsa kendisini divanıharbe veririm diyor...”

Ertuğrul sözünü bitirince. “Bak Ertuğrul” dedim. “Doğan Paşa’ya saygılarımı ilet.  Önce orduevlerinde olaylar çıkaran oğlunu askere göndersin. Kendisi vatani görevini iki yıl süreyle yedek subay olarak yapmış, dedesi Çanakkale’de şehit düşmüş, Yüksek Dedektif babasını da vatandaşın canını ve malını korurken bacaklarına yediği iki kurşun çıkartılmadan toprağa vermiş bana, vatan sevgisini öğretmeye kalkmasın,” dedim.

Ertuğrul söyleyeceğini belirtti ve telefonu kapattık.

★★★

Doğan Güreş’in kızmasının ve tehdit etmesinin nedenine gelince:

Zamanında hudut karakolları kaçakçılarla mücadele amacıyla çukurda bulunan geçiş yerlerine yapılmıştı. Bunlar derme çatma barakadan farksız yapılardı. PKK terörü giderek azgınlaşınca, Kuzey Irak’taki teröristler, bombaları ve ağır silahları katırlara yükleyip yüksek tepelerden karakolların bulunduğu yere geliyor, hakim noktalarda konuşlanarak aşağıda, çim saha gibi ışıklandırılmış karakolları ateş altına alıyorlardı. Üstelik bunları videoya kaydedip Fransa gibi Batı ülkelerinin televizyonlara gönderiyorlardı. O videolardan biri elimize geçti. Ben seyretmeye dayanamayıp fenalaştım. Çünkü yukarıdan atılan roketle karakolun cephaneliği infilak ediliyor, yanan karakoldan kaçışmaya çalışan vatan evlatları birer birer şehit düşüyorlardı. Kaseti tabii ki yayınlamadık. Ama ben televizyon ekranından “Karakolların yerlerinin mutlaka değiştirilmesi gerektiğini, bu yapılıncaya kadar da çevredeki yüksek tepelerde baskınlara karşı pusu önlemleri alınmasının kaçınılmaz olduğunu söyledim. (Nitekim daha sonra kalekollar inşa olundu ve karakol baskınları sona erdi.)

★★★

Aradan kısa bir süre geçti.

Doğan Güreş beni divanıharp yerine ağır ceza mahkemesine verdi.

Başımdan birçok basın davası gelip geçmişti ama hayatımda ilk kez ağır cezada yargılanacaktım.

Duruşma günü geldi ve Bakırköy Birinci Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin huzuruna çıktım.

Fazla uzatmayayım, daha ilk celsede savcı, müthiş bir basın özgürlüğü mütalaası sundu ve beraatimi istedi.

Ve hakim heyeti de oy birliğiyle beraatime karar verdi.

Salondan çıktıktan sonra hakimlerden biri yanımdan geçerken kendisine ve heyete teşekkür ettim. Yüzündeki çizgilerden ve saçlarına düşen aklardan uzun meslek yıllarını geride bıraktığı anlaşılan babacan görünümlü hakim, bana hiç unutmadığım şunları söyledi:

“Bizler hukuk insanlarıyız, görevimiz hukukun üstünlüğünü korumak. Siz medya olarak uyarı görevinizi yapmışsınız. Eğer ‘gücün isteği doğrultusunda’ sizi mahkum etmiş olsaydık, hukukun emrettiğini değil, bizden istenileni yapmış olurduk. O zaman da hukukun üstünlüğünden ve yargı bağımsızlığından söz edemezdik...”