Çanakkale’deki kara savaşları bütün şiddetiyle devam ederken, bıyığı henüz terlemiş, çocuk irisi Mehmetçikler şehit olup toprağın kara bağrına düşerken, 17. Alay’ın cesaret timsali, mangal yürekli komutanı Yarbay Hasan Bey de neferleriyle beraber savaşıyor, düşman siperlerine doğru yiğitçe ilerliyordu.
Bu ilerleme sırasında bir çeşmeye yaklaştılar. Hasan Bey su içmek için askerlerine izin verdi. Fakat çeşmenin yanında bir köpek duruyordu. Askerler onu oradan uzaklaştırmaya çalıştılar. Zavallı hayvan açlıktan bir deri bir kemik kalmıştı. İrin kokan açık yaraları vardı. Hastalıklı, dermanı tükenmiş bir haldeydi. Soludukça gırtlak kemiği inip çıkıyor, bu görünümüyle can çekiştiği izlenimini veriyordu...
★★★
Yarbay Hasan Bey sürünerek kaçmaya çalışan köpeği kovalayan askerleri durdurdu. Sonra da gidip mecalsiz, güçten düşmüş, ayakta duracak, çeşmenin yalağına uzanıp su içecek takati kalmamış köpeği kucağına aldı. Ona avucuyla su içirdi. Üniformasının kirlenmesine aldırmadan karnını doyurdu ve kucağından bırakmadan yoluna devam etti. Bir daha da yanından ayırmadı.
O yarı ölü haldeki köpek iyi bakılınca, yaraları tedavi olunca, ilgi ve sevgi görünce, kısa zamanda kendine geldi. Öylesine güzel bir köpek oldu ki, yeniden beyaz tüyleri tüm gövdesini kaplayıp ipek gibi parladı. Kara gözleri ışıldadı; etlendi ve kocaman, aslanı andıran bir görünüm aldı.
Artık askerlerle birlikte geziyor, siperlere giriyor, onlara yoldaşlık ediyordu.
Sıra ona bir isim bulmaya gelmişti. Yarbay Hasan Bey, Canberk adını koydu.
★★★
Canberk’in hayatı değişmişti ama savaşta değişen bir şey yoktu. Ve tüm acımasızlığı ile sürüyordu. Çarpışmaların yoğunlaştığı bir gün Yarbay Hasan Bey yaralı bir Fransız askerine yardım etmek için ona doğru yaklaşırken, savaşın içindeki canavarı çıkardığı acımasız Fransız’ın hançeriyle olduğu yere yığıldı kaldı.
Rüzgâr esmedi o anda, yaprak kıpırdamadı, kuş uçmadı, Çanakkale Boğazı’ndan akan sular, dereler, çaylar dalgalanmadı. Boğaz’ın iki yakasındaki kavak ağaçlarının yaprakları hışırdamadı, börtü böcek durdu olduğu yerde, yeryüzünde ve gökyüzünde ne varsa durdu. Hiçbir şey kıpırdamadı...
★★★
Bir tek Canberk kıpırdadı yerinden. Çünkü sahibinin başına bir şey geldiğini hissetmişti. Ok gibi fırlayıp, Yarbay Hasan Bey’in yanına gitti. Ağıt yakar gibi inliyor, ellerini, yüzünü yalıyor ve havlayarak ona cesaret vermeye çalışıyordu. Onun çığlıklarını duyan herkes yardıma koştu ama ne var ki yarası çok ağır olan Yarbay Hasan Bey maalesef orada şehit düşmüştü.
Neferler komutanlarının üzerine Türk Bayrağını örtüp hemen mezarını kazmaya başladılar. Canberk de bu sırada Hasan Bey’in ayağının ucunda yatmaktaydı.
Askerler cenazeyi defnetmek için bayrağı kaldırdılar. Şanlı bayrak sanki tutuşmuş gibi yanıyor, ateşi gittikçe büyüyor, yalımları ta göğe savruluyordu.
Canberk hiç kımıldamadan oracıkta yatmaya devam ediyordu. Askerler onu kaldırmak istediler ama Canberk kıpırdamıyordu. Biraz daha uğraştıklarında Canberk’in de can yoldaşıyla birlikte öldüğünü fark ettiler.
★★★
Tüm neferler öylesine üzgündüler ki kimsenin ağzını bıçak açmıyordu.
Yarbay Hasan Bey ile Canberk’in dostluğu karşısında saygıyla eğildiler.
Kahraman komutanlarını dualar ve gözyaşları arasında toprağa verirken, Canberk’i de ayakucuna gömdüler.
Savaş ortamında bile bir cana hayat veren Yarbay Hasan Bey’e, tüm şehitlerimize, gazilerimize ve Anafartalar kahramanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya saygı, sevgi ve minnetle...
NOT: Dünkü yazımda net olarak belirttiğim gibi, 1944 yılında yapılan Çanakkale Şehitleri Abidesi Proje Yarışması'nı İTÜ son sınıf öğrencisi olan Doğan Erginbaş kazanmış, hocaları ikinci başarılı eserin sahibi olan okul arkadaşı İsmail Utkular'ı da projeye dahil etmişlerdir.
Yani Abide'nin mimarları Doğan Erginbaş ve İsmail Utkular'dır.