Zehirlendiğinizin farkında mısınız?

Gün geçmiyor ki, yurt dışına ihraç ettiğimiz gıdalarda sağlığa zararlı oranda zirai mücadele ilacı (pestisit) kalıntısı ve karaciğer kanserine neden olan aflatoksin tespit edilmesin. Son dönemde ürünlerimizi geri gönderen Avrupa gümrüklerine maalesef Tunus gibi Afrika ülkeleri de katıldı.

Ayrıca Türkiye’ye gönderilen bu ürünlerin akıbetlerini de bilemiyoruz. Şeffaf bir bilgilendirme yapılmadığı için tüketiciler, bu zehirli gıdaların iç piyasaya sürüldüğü kanısındalar.

Peki ülkemiz bu zehirli ürün belasından uzun yıllardır neden kurtulamıyor? Üreticiler halkımıza sağlıklı sebze ve meyveleri neden sunamıyorlar?..

İşte saygın bilim insanı Prof. Dr. Mehmet Asil Yılmaz’ın bu sorulara verdiği bilimsel cevaplar:

Prof. Dr. Mehmet Asil Yılmaz

★★★

İnsanlar ve hayvanlarda olduğu gibi bitkilere de farklı sınıflardan, farklı cins ve türlerden  değişik hastalık etmenleri ve zararlı türler saldırarak  zarar  verirler. Hastalıklı bitkilerin şekli, morfolojik yapısı, doğal görünümleri (tıpkı insan ve hayvanların yapılarının etkilenmesi gibi) bozulur, yaprakları sararır, mozaiklenir, dalları, gövdeleri ve kökleri üzerinde çeşitli olumsuz belirtiler meydana gelir.

Burada bir anımı paylaşmak isterim.

Bir gün odamın kapısı çalındı İçeriye şalvarlı ve kasketli bir üretici girdi, “Hocam, sorunumu çözecek kişi olarak sizi tavsiye ettiler. Mesele şu: Benim  kavun, kabak ve karpuz tarlam var. Mahsulüm hasta...  Ürünü yetiştirmek için bugüne kadar çok para harcadım. Örneğin; gübre parası dediler, ödedim. İlaçlama parası dediler, ödedim. Ne önerdilerse onu uyguladım. Bu ödemeler, sonunda beni perişan etti. Mahsulüm de iyi değil. Belki hepsini sökeceğim. Tarlama epeydir bir zirai ilaç bayii (sözüm ona iyi bir ziraatçıymış) gelir-gider. Bana ilaçlamalar konusunda çeşitli önerilerde bulundu. Ben de hep uyguladım, ama sorunum bir türlü çözülmedi, param da ziyan oldu gitti” dedi.

Bunun üzerine üreticiyle birlikte tarlasına gittik. Tarlayı gezince hastalık etmeninin virüs olduğunu gördüm. Üreticiye, “Senin sorunun virüs hastalığından kaynaklanıyor. Virüse karşı kimyasal ilaçlar kullanılmaz. Lütfen bana attığın ilaçların kutularını getir’’ dedim. Gitti, getirdi. Baktım ki  ilaç  bayii bazen nematod (mikroskobik organizmalar), bazen bakteri ilacı vermiş. “Bundan sonra mahsulüne hiçbir ilaç atmayacaksın. Sadece gübresini vereceksin, sulamasını ihmal etmeyeceksin, sakın bitkilerini de sökme, meyvesini de sat” deyip geri döndüm. Aynı üretici birkaç ay sonra yeniden yanıma geldi ve bana: “Hocam teşekkür ediyorum. Sayende para bile kazandım” dedi.

★★★

TUBİTAK bursuyla, 1979 yılında profesörlük tezimi hazırlamak üzere gittiğim İngiltere’nin Hertfordshire kentindeki Rothamsted Agricultural Experimental Station’da görevli dünyaca ünlü virüs hastalıkları uzmanı Dr. Dennis Govier’e domates virüsü hastalıkları ile ilgili bir soru sorduğumda bana: “Ben domateslerde zararlı virüs hastalıklarını bilemem ama baklagillere zarar veren bütün virüs hastalıklarını ve mücadele yöntemlerini iyi bilirim’’ diyerek gelişmiş ülkelerde uzmanlaşmanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştı.

Her nedense geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde bu görüşün aksine herkes her şeyi bilir!..

Ülkemizde her şeyi bildiğini sanan bazı çiftçiler, meyvelere ve sebzelere bilinçsiz ilaçlama yapar, gereksiz ilaçların kullanımlarını da aklı sıra komşularına ya da diğer üreticilere önerir. Bazı üreticiler de kimseleri dinlemeden ne kadar ilaç atarsam o kadar hastalık etmeni ya da  zararlı böceğe karşı ürünlerimi korumuş olurum düşüncesiyle bitkilerini ilaçlar. Bazen de üretici “komşum hangi ilaçları attıysa ben de o ilaçları kullanayım” düşüncesiyle hareket eder. Bu uygulama da bilgisizliğin dışa vurumu ve bilimsellikten uzak bir davranış türüdür. Bu düşünüş tarzı yüzünden üretimimizde ve ihracatımızda genellikle aleyhimize sonuçlar ortaya çıkar.

★★★

Her bilim dalı farklı disiplinlerden oluşur. Bir disiplin dalının uzmanı diğer disiplininin uzmanı kadar o konuyu bilemez. Bilmemesi de yadırganamaz. Söz gelimi ürünlerde pestisit kalıntıları analizlerini yapan uzmanlar da hastalık ve zararlı uzmanları kadar sorunun çözümünü bilemez. Bu nedenle alanında uzmanlaşmış kişilerin önerilerine, araştırmalarına ve uygulamalarına saygı duymalı ve destek vermeliyiz. Eğer bilim disiplinlerine, uzmanların görüşlerine saygı gösterilerek onların bilimsel  önerileri doğrultusunda hareket edilmiş olsaydı, yurt dışına ihraç ettiğimiz domates, çilek, biber, salatalık gibi sebzeler, kiraz, mandalina, portakal, incir  gibi meyveler ve Antep fıstığı,  yer fıstığı gibi kuru yemişlerimizde pestisit, mikotoksin veya aflatoksin var denilerek yabancı gümrüklerden geri gönderilemezlerdi.

★★★

Benim görüşüm; ürünlerimiz “Avrupa normlarına göre, veya çağdaş ülkelerin kurallarına uygun olarak hasat edilmiyor, uygun yöntemlerle mücadele sergilenmiyor, paketleme evlerinde, ambarlarda hijyenik şartlarda saklanamıyor Avrupa normlarına uygun olarak kontrol edilmiyor ve/veya çağdaş düzeyde pestisit ve aflatoksin analizleriyle denetimleri yapılmıyor.

İhraç ürünlerimizde bu nedenlerle Avrupa Komisyonu’na bağlı Gıda ve Yem için Hızlı Alarm Sistemi (RASFF) verilerine uyumsuz oranda veya kabul edilebilirlik sınırları dışında pestisitler, kalıntılar tespit edildiği bildiriliyor. 

ZEHİR TÜKETMEKTEN NASIL KURTULABİLİRİZ?

Türkiye’de dünden bugünlere kadar uzanan bu önemli sorunun gerçekten çözümlenmesi, ülkemiz ürünlerinin sınır dışından geriye gönderilmemesi ve ülkemizin çağdaş, güvenilir, sağlıklı gıda üreten ülkeler arasında yerini alması isteniyorsa yapılması gerekenler şöyle sıralanabilir:

- Tarım Bakanlığı’na bağlı pestisit analizleri yapan uzmanlar tarafından ürünlerimiz mutlaka düzenli olarak tarlada, hasat sürecinde, paketleme evlerinde ve hallerde denetlenmeli.

- İstatistiki yöntemlerle örnekler alınmalı. Bu örneklerde çağdaş yöntemlerle ayrıntılı bir şekilde pestisit, aflatoksin analizleri yapılmalı. Temiz bulunan ürünlere ancak bu işlemlerden  sonra “ihraç edilebilir” onayı verilmeli. Eğer ürünlerde kabul edilebilir düzeyin üzerinde pestisit kalıntıları bulunursa onları üretenler cezalandırılmalı, ürünleri hemen bulundukları yerlerde imha edilmeli ve ayrıca denetim sonuçları da kamuoyuna şeffaf biçimde açıklanmalı.      

-  Bunların yurt içinde tüketilmesine asla izin verilmemeli. Bilinmeli ki bu tür zehirli ürünleri tüketen yurttaşlarımızın vücudunun yağ dokularında zehir kalıntıları azar azar birikir ve zamanla zehir yutan insanlar ölürler...            

- Zirai ilaç bayilerinin, ziraat fakültelerinin bitki koruma bölümü mezunu olmaları zorunlu kılınmalı. Ayrıca zirai ilaç bayilerinin ilaçları sadece uzmanlarca yazılan reçetelere göre satmaları sağlanmalı. Zira uzmanlar ilaçları ürünlerin pazardaki arz ve taleplerine göre değil,  insanların sağlıklarını ve bitki korumacıların ekonomik eşik kurallarını göz önünde tutarak yazarlar. Belki uzmanlar mücadelede kimyasal ilaç kullanılması yerine, insan ve çevre sağlığına olumsuz etkileri bulunmayan mikrobial preparatları ya da biyolojik yöntemlerin kullanılmasını önerirler. Bir bütün olarak düşünülürse uzmanlar hem tarım ilaçlarının kullanımında ürünlerin sağlıklı tüketimini sağlar, hem de insanların sağlığını göz önünde tutarak görevlerini yaparlar.

-  Son olarak üreticilerimizin ihtiyaçlarını gidermek, onların sağlıklı üretim yapabilmelerini sağlamak için devletimiz tarım girdilerine, emeklerine, alın terlerine  destek vermeli, kullandıkları akaryakıttan vergi almamalı. Eğer üretici bankalara borçlu olmazsa, inanın ürünlerini pazara erken hasatla sunmaz, uzmanların önerilerini göz ardı etmez ve onların onayıyla pazara verirler.

Bilime, eğitime, bilgiye ve her canlının yaşam hakkına saygıyla...