Değerli okurlarım,
Engin devlet birikimine sahip deneyimli siyasetçi Dr. Aytun Çıray, yıllar önce gündeme gelen ve Türkiye’nin ağır bedeller ödemesine neden olan birinci çözüm sürecine karşı bir duruş sergilemiş, hatta “Kürt Sorunu Değil, Irkçı Terör” başlıklı bir kitap yazmıştı. Sayın Çıray, bugünlerde konuşulmaya başlanan yeni çözüm sürecine de olumlu bakmıyor.
Bugünkü söyleşimize de kitabının adından yola çıkarak, niye “Kürt Sorunu” değil de, “Irkçı Terör?” sorusuyla başlıyoruz.
★★★
AYTUN ÇIRAY (A.Ç.): Sayın Dündar, cumhuriyet ırk ayrımına göre değil, yurttaşlık ve yurttaşların anayasa ve kanunlar önünde eşitliği ilkesiyle kurulmuştur. Bir ülke düşünün ki, PKK terörü yüzünden 40 bin kişi ölsün ve iç savaş çıkmasın! Bu kardeşlik ve birlikte yaşama iradesinin tescilidir. Bu ülkede isteyen vatandaş istediği yerde iş kurabiliyorsa… Kürtler hakim, savcı, genelkurmay başkanı, başbakan, iş insanı olmuşsa, olabilecekse, cumhuriyet önünde yurttaşlar eşit demektir. Esasen sorun, darbelerin ve beceriksiz yöneticilerin, cumhuriyetin ve Atatürk’ün bir hedef olarak koyduğu yurttaşların eşitliğini istememeleridir. Son yirmi iki senede bu zirveye ulaşmıştır.
UĞUR DÜNDAR (U.D.): O halde bölücü terör örgütü PKK’nın hedefi ne?
A.Ç.: PKK ırkçı, bölücü, BOP çerçevesinde toprak talebi olan vahşi bir taşeron terör örgütüdür. İpleri emperyalistlerin elindedir. Enerji yollarında, Türk dünyası ile haşır neşir güçlü bir Türkiye istemiyorlar. Darbeler yaptırırlar. Başbakanları, genç insanları astırırlar, sağcı solcu Türk Kürt demeden işkenceden geçirtirler. Yani devletiyle millet arasına nifak sokarlar. Bu esasen bize karşı topyekun bir savaştır. Şeyh Sait’i bitiririz ASALA’yı çıkarırlar, o biter PKK çıkar. Bakın Sözcü TV’de sordum; “Yarın sabah çözüm geldi, Kürt sorunu kalmadı” dediğinizde ne olmuş olacak?
U.D.: Cevap geldi mi?
“TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ HAREKETE GEÇİRECEK ŞEYLERDEN KAÇINMAK GEREKİR!”
A.Ç.: Gelemez. Çünkü PKK’nın düzenlediği kongre kararlarını açıktan telaffuz edemezler. Liboşlar ve bölücüler anayasal statü, özerklik, ikinci resmi dil ve özel ordu istiyorlar. Bu şartlar konuşulmaya başlandığında devletiyle milletiyle sorunu olmayan Kürt vatandaşların huzuru kaçacaktır. Demirel çok dikkatli bir üslupla bunu anlatmaya çalışmış. Diyor ki: “Türk milliyetçiliğini harekete geçirecek şeylerden kaçınmak lâzım!..”
U.D.: Sayın Bahçeli yine şaşırttı. TBMM’de yaptığı grup konuşmasında, “Gelsin Meclis’te DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terör örgütünü lağvettiğini açıklasın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse ‘umut hakkı’ndan yararlanmasının önü ardına kadar açılsın” dedi. Doğal olarak milletin ekonomik ve sosyal sıkıntıları gündemden düştü, yerine terörist başı oturdu. Sizce bu konuşmanın yapılacağını Sayın Erdoğan biliyor muydu?
Bugünlerde konuşulan yeni çözüm süreci tartışmaları, Meclis açılışında MHP lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Parti milletvekillerinin elini sıkmasıyla başladı.
BATILILAR APO’YU TÜRKİYE’NİN MANDELA’SI (!) YAPARLAR
A.Ç.: Aksi düşünülemez. Hatta ben el yükseltiyorum; ikinci çözüm sürecini DEM ve CHP’nin yeni yönetimi de biliyordu. Önceden destekleri alınmıştı. Yine geriye doğru dikkatli bir okuma yaptığımda ve -ben niyet okumanın siyasette çok önemli olduğunu iddia eden biri olarak- “devlete çok çok yakın” bazı DEM milletvekillerinin beyanları ve Özgür Bey’in “normalleşme” politikalarını üst üste koyduğumda durum çok açıktır. Ayrıca Özgür Bey, tutumundan taviz vermeyeceğini ve tarihin doğru yerinde durduğunu söyleyerek ikinci çözüm sürecinin arkasında olduğunun altını çizdi. Tarihin yanlış yerinde olması bir yana, Atatürkçüler ve CHP için tarihi bir fırsatı ideolojiye feda etti. Bakın APO serbest bırakılsın Batılılar onu başta BM her yerde konuştururlar, özgürlük mücadelesi yapan Türkiye’nin Mandela’sı seviyesine çıkarırlar.
U.D.: İktidara yakın kaynaklar, basın mensupları, partililer bunun bir devlet aklı olduğunu söylüyorlar. Bu bir devlet politikası ise desteklenmesi normal değil mi?
DEVLET AKLININ OLMADIĞI YERDE DEVLET POLİTİKASI OLABİLİR Mİ?
A.Ç.: İki kavramdan söz ediyoruz: Devlet aklı ve o aklın ortaya koyduğu devlet politikası. Sayın Dündar, 4 yıl müsteşarlık, 7 yıl başbakan danışmanlığı yaptım. Esasen devleti 9. Cumhurbaşkanımız Demirel’den öğrendim. Ecevit’ten milletvekilliği önerisi aldım. Mesut Yılmaz ve Hüsamettin Cindoruk’la çok yakın çalışma şerefine eriştim. Bütün bu deneyimlerimi arkama alarak devlet umuru görmüş bir siyaset insanı olarak soruyorum: Hangi devlet? Hangi akıl? Devlet aklı kurumların kolektif çalışmaları ile oluşur; sen kurumları adeta yok etmişsin. Olmazsa olmaz olan Milli Güvenlik Kurulu’nu, sanki darbeler orada kararlaştırılmış gibi ikinci bakanlar kuruluna dönüştürmüşsün. Ne yazık ki 22 yılın sonunda artık bir parti devleti oluştu. Devlet aklının olmadığı yerde devlet politikası olur mu?
U.D.: Yani siz, ikinci çözüm sürecinin oluşmasında devlet aklı da, devlet politikası da yok, diyorsunuz…
A.Ç.: Evet, yok. Bu AKP yönetimlerinde devlet aklı olsaydı Türkiye için katastrofik olacak olan Irak’ın ve Suriye’nin parçalanmasında rol alırlar mıydı? Suriye’de PYD/YPG/PKK’nın yeşerdiği zemini kim yarattı? Hangi devlet aklı milyonlarca sığınmacıyı kabul ederek istikbalini mahveder. Bir devlet aklından söz edeceksek Amerikan ve Alman devletlerinin aklından söz edebiliriz.
U.D.: Bunun nedeni ne olabilir?
“DEVLET AKLI” DİYEREK ASIL AMAÇLARINI PERDELİYORLAR
A.Ç.: Asıl amaçlarını örtmek, perdelemek… Halkımız sorgulamasın istiyorlar. “Hikmet-i hükümetten sual olunmaz. Açıklayamayacağımız, sizin bilmediğiniz yerde çok iş var,” diyerek bir alacakaranlık yaratıyorlar. İstiyorlar ki vatandaş “Vay! Tamam o zaman” deyip itaat etsin. Benim canımı yakan geçmişte içinde gururla siyaset yaptığım CHP’yi bu politikalara toplumu ikna etmekte kullanmaya çalışmaları.
U.D.: Ancak şu gerçeği de vurgulamalıyız: CHP’li yöneticiler, “Barış olsun, analar ağlamasın. Zaten savaşın kazananı olmaz” argümanlarını kullanıyorlar. Bunlar son derece insani gerekçeler değil mi?
A.Ç.: “Anaları ağlatma” sözünün muhatabı Türkler veya Kürtler değil, doğrudan PKK. Bakın Sayın Dündar son 200 yılda Babanzade isyanı ile başlayan 50 Kürtçü veya gerici isyan olmuş. Bunların 25’i, 1924’ten başlayarak cumhuriyet döneminde… Hiçbir isyan Türklerin Kürtlere eziyeti nedeni ile olmamış. Ne yazık ki Kürtler Ortadoğu’da hep kullanıldılar. Sadece Batılılar tarafından değil, Osmanlı padişahlarından Yavuz Sultan Selim ve II. Abdülhamit de Kürtleri, Alevileri ümmetçilik potasında asimile etmek için kullandılar. Ancak bunların içinde farklı ve en kanlı olanı bölücü PKK’dır. CHP öyle bir projeye destek veriyor ki, inşallah ağır hasar almadan çıkar. İlk çözüm sürecinde APO Barzani’ye yazdığı mektupta “Dört parçalı Kürdistan’ın Başkanı” diye hitap etmişti. İlk iki parça AKP yönetimlerinin ön açıcı politikaları ile başarıldı. Bence ilk parça olan Kuzey Irak’ta Kürdistan kuruldu. İkinci parça olarak Suriye’nin kuzeyindeki PYD/YPG çekirdek devleti kuruldu. Şimdi sıra İran’dan bir parça koparmakta. Sonra sıra Türkiye’de. 1877’den beri bu plân devrede.
U.D.: Batılılar uzun vadeli plân yapar ve oyun kurarlar…
“YÜKSEK IRKA MENSUP BİZLERİN, TÜRKLERDEN KURTULMAK VE BAĞIMSIZLIK HEDEFİMİZ VAR”
A.Ç.: Türkiye’yi yıkacak kadar büyük bir oyun. Dediğim gibi ilk 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ile beraber Kürtlerin üzerinden Türk-Ermeni sorunu yaratmanın temelleri atılması ile başlıyor. 1919 yılının kasımında ise, İtilaf Devletleri Bogos Nugar ve Şerif Paşalara “Ermeni-Kürt ortak muhtırası” imzalatıyorlar. Muhtırada özetle, “Bizlerin yüksek ırka mensup, çıkarları ortak, kendilerine zulmetmiş bulunan Türklerin boyunduruğundan tamamen kurtularak ve iki millet olarak bağımsızlık hedefimiz var,” diye yazıyor ve devamında bir Batılı devletin mandasını kabul edecekleri, sınırların çizilmesini Barış Konferansı’na bıraktıkları kayda geçiriliyor. Bu oyunu Atatürk bozdu, ama onlar hiç vazgeçmediler. BOP’un en önemli parçası budur.
U.D.: Varılmak istenilen hedefi biraz daha açar mısınız?
BÜYÜYORUZ GÖRÜNTÜSÜ ALTINDA TÜRKİYE KÜÇÜLTÜLECEK, HATAY GİDECEK
A.Ç.: Gazeteci Nevzat Çiçek daha önce konuşulan bu plânın işaretini verdi. “Öcalan artık Misak-ı Millici” dedi. İran, Irak, Suriye Kürdistanlarını Güneydoğunuzla bir araya getirelim, böylece Musul ve Kerkük’ü de kapsayan Türkiye’nin himayesinde federatif bir devlet kurulsun. Böylece güya Türkiye’nin himayesindeki Kürdistan eyaleti bu şekilde Hatay’dan denize açılacak. Ama bu yapı birkaç yıl içinde yapılacak plebisitle Türkiye’den büyük bir toprak parçası kopararak ayrılacak. İşte ben buna “Büyüme görüntüsü altında Türkiye’yi küçültme politikası” diyorum.
U.D.: Durum böyleyse Sayın Özgür Özel’in tutumunu neye bağlıyorsunuz?
CHP’NİN İÇİNDE “KÜRT SORUNU” HAKKINDA DEM VE AKP GİBİ DÜŞÜNENLER ETKİLİ
A.Ç: CHP’nin içinde “Kürt sorunu!” konusunda zaten başta Sezgin Tanrıkulu olmak üzere DEM ve AKP’ye benzer görüşler taşıyan bir grup vardı. Belli ki Özgür Bey de o gruba dahil olmuş. Nitekim o grubun en etkililerinden biri bana İYİ Parti’nin değerlendirmesi için bir rapor gönderdi. Orada CHP, “Kürt sorunu”nun çözümü için Anayasal adımlar atılması gerektiğini belirtiyor. “Bu demokratik mekanizmanın TBMM zemininde çalıştırılması ve kurumsallaşabilmesi için ‘Toplumsal Mutabakat Komisyonu ve Ortak Akıl Heyeti Kurulması’ için kanun teklifi vermiştir,” diye yazıyordu. Ama anayasal değişikliklerin ne olacağı yazmıyordu.
U.D.: CHP’nin çözüm için Meclis’i göstermesi çok doğru bir talep değil mi? Kemal Kılıçdaroğlu da “Sorunun çözüm yeri TBMM’dir” demişti.
A.Ç: Şüphesiz her sorunun çözümü Türk Milletinin yüce çatısı olarak TBMM olmalıdır. Ama AKP’nin 1. açılım sürecinin güya “tarihi bir adım” olarak başarıya ulaşmamış olmasının nedeni TBMM’nin devre dışı bırakılmış olması değildir. O dönemde parlamenter sistem vardı ve AKP-HDP kadroları bağlamında Meclis devredeydi. Açılım sürecinin başarısızlık nedeni süreci yürüten -AKP-PKK, Erdoğan-Öcalan başta- tarafların gizli hedefleri ve ajandalarıdır. Yani CHP’nin teşhisi yerine oturmuyor. Ancak raporda bir tespit var ki ona mutlak olarak katılıyorum.
U.D.: O tespit nedir?
CHP YÖNETİMİNİN FATURASI PARTİNİN EN PARLAK İSMİ OLAN İMAMOĞLU’NA KESİLMEK İSTENİYOR
A.Ç: CHP raporunda deniyor ki; “Kürt sorununun çözümü tek kişinin hakimiyetine dayalı dikta eğilimli liderlikte değil, çokluğun sesinin duyulduğu güçlü parlamentodan, güçlü siyasi iradeden, güçlü demokratik kurumlardan geçer.” Peki Sayın Özel bu şartların yerine geldiğini mi düşünüyor? Burada samimiyetsizlik var. Ayrıca seçtiren siyasi olarak CHP’nin yeni yönetiminin faturası partide en parlak isim olan Sayın Ekrem İmamoğlu’na kesilmeye çalışılıyor.
U.D.: Sayın Çıray, muhalefete bu kadar muhalefet etmeniz doğru mu?
A.Ç.: Benim BOP eş başkanı olarak işlerimi kolaylaştırın. Ölünceye kadar iktidar imkânı verecek anayasa değişikliğini yapalım. Böylece Kürt seçmenler de bana yönelir. Buna karşılık 42 ve 66. Maddeleri değiştirerek anadilde eğitimi getirelim ve size APO’yu verelim. Bu politika yıkım politikasıdır. CHP’li yöneticileri ise partiyi cumhuriyetin istinat duvarı olmaktan çıkardıkları için eleştiriyorum.