Küllerinden doğan şehir Mustafa Kemal’in askerleri!..

Bugün tarihimizde “Şehzadeler Şehri” olarak ünlenen Manisa’nın Yunan işgalinden kurtuluşunun 102. Yıldönümü.

Yunan askerleri bu güzel kentimizi 26 Mayıs 1919 günü işgal ettiler.

Gazi Mustafa Kemal Paşa komutasındaki askerlerimiz 30 Ağustos 1922’deki “Büyük Zaferi” kazandıktan sonra İzmir’e doğru ilerlemeye başladılar.

Yunan ordusu geri çekilme sırasında kasaba ve köyleri yaktılar, Türk halkına eşi görülmedik zulüm uyguladılar.

Önce Alaşehir ve Salihli yakıldı. Ardından Rum ve Ermenilerle, işbirlikçi hainlerden oluşan “kundaklama taburları” Manisa’yı ateşe verdiler...

★★★

Korkunç yangına tanık olan ve ailesiyle birlikte dağlara kaçarak kurtulanlardan küçük bir çocuk, yaşadıklarını şöyle anlatır:

“Biz sabaha karşı dağlara tırmanırken, şehir yanıyordu. Bu öylesine dehşet verici bir yangındı ki; alevler çevreyi aydınlatıyor ve sıcaklığı yüzlerimize vuruyordu. Şehir üç gün ve üç gece yandı. Evlerin camlarının bomba gibi patladığını görüyorduk. Ben orada yaşadığım ısı, açlık, korku ve kokuyu hayatım boyunca unutamadım. Üç gün sonra, aşağıda vadide toz bulutları gibi at sırtında Türk askerleri göründü. Biz önce onların tepelerde bizi öldürmeye gelen Yunanlar olduğunu düşündük. Yeşil ve kırmızı bayraklar taşıyan askerleri görünce kurtarıcılarımızın geldiğini anladık. İnsanlar ağlıyor, atlarının toynaklarını öpüyorlardı...”

★★★

Yangın sırasında kurbanların toplam sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte, 855 kişinin vurularak ve 3 bin 500 kişinin de alevler içinde yanarak öldüğü öne sürülüyor. Alaşehir’de 3 bin ve Turgutlu’da bin ölünün olduğu tahmin ediliyor. Yaralı sayısı ise bilinmiyor. Kaynaklar 300 genç kız ve kadının Yunanlar tarafından kaçırılarak tecavüz edildiğini belirtiyorlar. Birçok tecavüz mağduru ise utancından sessiz kalmayı yeğliyor. Bu öylesine korkunç bir mezalim ki esir alınan bazı Yunan askerleri tecavüz ettikleri Türk kadınları tarafından linçe uğruyor...

★★★

Ünlü yazar Falih Rıfkı Atay da mezalimi şöyle anlatıyor:

“Henüz çürümeyen cesetler ve neredeyse henüz tüten yangınlar içinden geçiyorduk. Yanıp külleri savrulan Manisa’ya, cetlerimizin şehrine, iki eli böğründe bakakaldık. Yunanlar çekilişlerinde yok edici bir tahribat yapmışlardı. Yanmayanlar, vakit bulup da yakamadıkları, yaşayanlar, fırsat bulup da öldüremedikleri idi. İki millet arasında yalnız birinin arta kalacağı bir boğazlaşma geçmiş olduğunu görüyorduk. Yunanlar Batı Anadolu’yu Türkler için oturulmaz bir çöle çevirmek istemişlerdi...”

★★★

Sezin Koytak ise ailesinden edindiği bilgileri paylaşırken şunları söylüyor:

“Rahmetli babaannem yeni evli 9 aylık hamile genç bir kadınmış. Yunan ordusu kaçarken Manisa’yı ateşe vermeden önce yağmaya başlamış. Hatta dedemin atını almak için evlerini basmış Yunan askerleri. Yandaki komşunun bahçe duvarına atlayıp kaçarak canlarını zor kurtarmışlar. Ondan sonra da bağlara doğru kaçmışlar. Orada ağaçların arasında saklanıp dua ederek Türk askerlerinin gelmesini beklemişler. Asker geldikten sonra dönmüşler evlerine ama hemen bütün evler kül olmuş. Babaannemin annesi nenemiz aklını yitirir gibi olmuş, elinde evin kapısının kocaman anahtarı günlerce o yanmış kapının ve harabenin önünde oturmuş beklemiş, kaldıramamışlar.

Allah o acıları bir daha göstermesin...

Unutmayalım ki bize bizden başka kimse merhamet göstermez, acımaz milletçe bunu bilelim ona göre tedbirimizi alalım, düşmanın hilesine fitnesine tuzağına düşmeyelim!..”

★★★

Cennet yurt köşelerinden Manisa’mızın kurtuluşunu kutluyor ve bu yazıyı; “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” dedikleri için yürekleri vatan sevgisiyle dopdolu teğmenlerimize neredeyse “hain” gözüyle bakanlara ithaf ediyorum!..