Çevik!..

“Haksızlığa uğramak haksızlık yapmaktan iyidir.”

“İzmir'in şirin ilçesi Buca'da büyüdüm. Orada doğmadım, küçük yaşlardaki yaşamım başka şehirlerde geçti ama, 1953 yılında geldiğimiz Buca'yı memleketim kabul ettim. O yıllarda Buca, yaklaşık 20 bin nüfusa sahip, halkının büyük bir kısmını Yunanistan ve Makedonya göçmenleriyle, Levantenlerin oluşturduğu çok güzel bir yerleşim bölgesiydi.

★★★

Yaylacık Mahallesi'nde oturanlar, Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanımın köyünden göç etmişlerdi. Genellikle Sarıgöl soyadını taşırlar, kendi örf ve adetlerini koruyarak yaşarlardı.

İstiklal Savaşı'nın kahramanlarından Yörük Ali Efe de bir süre Buca'da oturmuştu.

Resim gibi köşkleri ve evleri olan bir ilçe idi.

Padişah Abdülaziz'in davetlisi olarak 3. Napolyon'un Kraliçesi Josephine İzmir'e geldiğinde, Buca'daki bu güzelim köşklerin birinde misafir edildiği söylenirdi.

Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Atadan da burada yaşamıştı.

★★★

İki ilkokulumuz vardı:

Türklerin ilk denizcilerinin ismini taşıyan Çaka Bey, diğeri ise Umur Bey…

Ortaokulumuzun girişinde Afrodit'in, arka bahçesinde de Homeros kahramanlarının tunçtan heykelleri bulunurdu.

Bu okullarda, değerli öğretmenlerimizden çok iyi eğitim aldık.

★★★

Bu güzel ilçenin tek pastanesinde Çetin ve Çevik adlı iki kardeş garson çalışırdı:

Arkadaşım olan Çevik, ayrıca  ilçemizin iki eczanesinden birinde  kalfalık da yapardı.

Ortaokul bitince büyük kardeş  Çetin, İzmir Atatürk Lisesi'ne girdi.
Küçük Çevik de aynı okula devam etmek istiyordu ama mali imkanları elvermiyordu. O kadar ki, onlara babalık eden amcaları İzmir'de bir lokantada garson olarak çalışmak için, o tarihlerde bilet ücreti 15 kuruş olan otobüse binmez, sabahın çok erken saatlerinde yola çıkıp, Buca'dan-İzmir'e yürüyerek giderdi!..

★★★

Çevik, bu nedenle Bursa Işıklar Askeri Lisesi'ne kaydoldu.

Seneler geçti, subay oldu, terfi aldı, kurmay oldu, Kore'de görev yaptı. Üst rütbelere hiçbir yardım almadan, adeta tırnaklarıyla duvarlara tırmanarak yükseldi.

Yurt içi, yurt dışı görevlere atandı, hepsinde başarılı oldu.

Bir ara Somali'de Birleşmiş Milletler Komutanlığı görevini üstlendi. Bu sırada Amerikalıların özel kuvvetleri çok ağır bir yenilgiye uğradı, bir çok ölü ve yaralı verdi. (Bu olay Kartal Düştü filmine
konu oldu.)

Ve Amerikalılar, Vietnam, Afganistan ve Beyrut'ta yaptıkları gibi, Somali'den de hemen askerlerini çektiler. Onun komutasındaki Türk Birliği bir şehit verdi. O kayıp da, elektrik kontağından çıkan kıvılcım sonucunda oldu.

Çevik Bir-Prof.Dr. Cengiz Kuday

 

Dönünce Genelkurmay 2. Başkanlığı'na atandı.

Sonra Birinci Ordu Komutanlığı yaptı. Komutanlığı sırasında büyük Marmara depremi oldu. Derhal helikopterle dolaşıp, ortaya çıkan vahim tabloyu ve acil durumu hükümete bildirdi. Enkaz kaldırma ve kurtarma yardımı için kısmi seferberlik önerisinde bulundu ama teklifi hükümetçe kabul görmedi. Çünkü o sırada Ankara, depremin korkunç yıkıcı boyutunu henüz tam anlamıyla fark edememişti.

★★★

Daha sonra 15 Temmuz hain kalkışmasını yapacak olan FETÖ konusunda hükümete sıkıntılarını iletti. Fetullah Gülen'in Roma'da Papa'ya yüksek bir din görevlisi gibi takdim edilmesinin doğru olmadığını söyledi…

★★★

Zaman geçti, 28 Şubat sürecindeki rolü nedeniyle şimdi kendisi de cezaevinde olan FETÖ'cü savcının hazırladığı kumpaslarla dolu iddianameden, silah arkadaşlarıyla birlikte bir süre tutuklu kalarak yargılandı ve hüküm giydi.

Yargıtay'ın cezaları onamasıyla hepsinin rütbeleri söküldü, lojmanlarından atıldılar ve son olarak yine tutuklandılar.

Bu rütbesiz, yaşlı askerler, bugün bulundukları cezaevlerinde büyük sağlık sorunları yaşıyorlar.

Örneğin; mektubumda size öyküsünü anlattığım, arkadaşı olmaktan onur duyduğum Çevik Bir, ziyaretine gelen en yakınlarını bile tanıyamıyor.

Yemeğini yardım almadan yiyemiyor. Yatağına cezaevi personelince götürülüyor.

Diğerleri de ağır sağlık sorunlarıyla boğuşup, hayatta kalma mücadelesi veriyorlar…

★★★

Hipokrat yemini etmiş meslektaşlarıma sesleniyor ve 28 Şubat hükümlüsü eski komutanların durumlarını bir kez daha incelemelerini rica ediyorum.

Yargıya saygılıyız.

Ama bu ağır hükmü verenlerin Emile Zola'yı ve Dreyfüs Olayı'nı okumalarında yarar olduğunu hatırlatıyorum…

Onların, rütbesiz Mustafa Kemal'in askerlerinin rütbeleri, biz yaşadıkça kalplerimiz ve hafızalarımızda yaşayacak… ”

★★★

Okuduğunuz mektup, ülkemizin ünlü beyin cerrahlarından, hocaların hocası Prof.Dr. Cengiz Kuday'ın imzasını taşıyor.

İçtenlikle kaleme aldığı satırlar, haksızlığa uğramak, haksızlık yapmaktan iyidir dedirtip, adaletin bir gün herkese lazım olacağını hatırlatıyor.