Hayatın Arenası!..

Başhekim soruya gülerek yanıt verdi.

“Evet, kendisini tanıyorum.”

Uğur Dündar, elinde mikrofon ikinci kez sordu.

“İyi bakın lütfen, hanımefendiyi tanıyor musunuz?”

Başhekim bu kez gözlerimin içine bakarak konuştu.

“Evet, kendisi çok değerli bir hava yolları personelidir. Türk Hava Yolları'nda görevli, kıymetli bir hostesimizdir.”

Bu defa Uğur Dündar şaşkınlığını gizleyemedi. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Çünkü söz konusu hanımefendi bendim.

“Hayır yanlış biliyorsunuz. Kendisi Arena muhabiri, televizyon habercisidir, Arena'da çalışıyor.”

Şaşırma sırası başhekimdeydi.

“Hayır, biz tanıştık, hanımefendi bizzat kendisi söyledi. Türk Hava Yolları'nda çok kıdemli bir görevde uçuş hostesliği yapıyor.”

Başhekim ikna olmak bir yana, hostesliğim konusunda ısrarcıydı. Usta gazeteci bu defa gülerek yanıt verdi.

“Peki o halde kendisine soralım?”

Halk arasında “Cancan” olarak bilinen İstanbul-Cankurtaran'daki Zührevi Hastalıklar Hastanesi'ne çift kamerayla gitmiştik. Şenol Çalabakan, Metin Karaaslan, Murat Sis, Uygar Emekçioğlu gibi kalabalık bir ekiple çıkarma yapmış olmamıza rağmen başhekim, Arena muhabiri olduğum konusunda ikna olmuyordu. Dolayısıyla Uğur Dündar, mikrofonu bana uzattı, bizzat benim ağzımdan haberci kimliğimin duyulmasını istedi.

“Evet, Uğur Bey doğru söylüyor. Ben Arena muhabiriyim. Soruşturmacı habercilik yaptığım için hastaneye kimliğimi gizleyerek girdim…”

★★★

Başhekim şok geçiriyor gibiydi. Usta gazeteci, gizli kamerayla kaydettiğim skandal görüntülere dair soruları peş peşe sormaya başlayınca, zaten işin rengi hepten değişmişti.

“Şimdi konu aydınlandığına göre sayın başhekim, sorulara başlayalım istiyorum. Bazı tespitlerimiz var, onlara birlikte bakalım.”

Başhekim hayalet gibi Uğur Dündar'ın peşinden gitmeye başladı. Usta gazeteci önce başhekime, sonra da iddia sahibi olarak bana mikrofon uzatıyor, seks işçisi görünümüne girip iki gün kaldığım hastanede tanık olduğum tüyler ürperten durumları ayrıntılarıyla anlatmamı istiyordu.

“Bu hastanede bir yatakta üç hastanın yattığı oluyor mu?”

“Hastaları kantindeki masalarda yatırdığınız doğru mu?”

“Gece dışkıların taştığı, bu nedenle tuvaletlerin hastalar tarafından kullanılamadığı oluyor mu?”

“Yataklardaki kurumuş kan lekeleri sizce sorunlu görüntüler değil mi?”

“Çarşaf ve battaniyelerdeki kan lekelerini, nasıl oluyor da normal kabul edebiliyorsunuz?”

“Çalışanların hastalara kan lekeli battaniye ve çarşafları dağıtması hasta haklarına aykırı değil mi?”

“Banyolarda sular niçin hep soğuk akıyor?..”

★★★

Okuduğunuz satırları, bir zamanların efsaneleşen soruşturmacı televizyon haberciliği programı ARENA'da genel koordinatörlüğe kadar yükselen değerli kardeşim Mine Özbek'in, polisiye roman kıvamında yazdığı, bir solukta okunan HAYATIN ARENASI kitabından alıntıladım. (Doğan Kitap-Nisan 2022)

Mangal yürekli bir haberci olan Mine, 90'lı yılların ikinci yarısında seks işçisi görünümünde girdiği o hastanede iki gün yaşamış ve tüyler ürperten gerçekleri ortaya çıkarmıştı.

Haberin yayınlanmasının ardından hastane kapatılmış, Sağlık Bakanlığı da 3 ay gibi kısa bir sürede binayı restore ederek içindeki her şeyi yenilemiş, Başhekim değişikliği yapılarak törenle hizmete açılmıştı.

★★★

Mine büyük başarıyla kaleme aldığı nefes kesen serüvenlerle dolu HAYATIN ARENASI'nın son sözünde şunları yazıyor:

“O zamanlar gizli kamerayla belgeleyebildiğimiz haberleri şimdilerde ekrana getirmek imkansız. Bugünün üstü örtülen gerçeklerini ortaya çıkarabilmek için başka araçlara, her şeyden önce bağımsız yargıya ihtiyaç var. Ama hayat devam ediyor. Pes etmeden, değişen şartların araçlarıyla Hayatın Arenası'nda her zaman var olmamız gerekiyor. Çünkü gençlerimize bir hayat borçluyuz. Onların gençlikleri çalındı. ‘Bu cennet vatan için sen ne yaptın?' diye sorduklarında o gençlere mutlaka bir cevabımızın olması gerekir. Mutlaka.”